Selamun aleykum değerli dostlarım,
Günlük koşuşturmalarımızın içinde neden var
olduğumuzu, bu varoluş gayemizi nasıl gerçekleştirebileceğimizi, bu amaca uygun
bir hayatı nasıl oluşturabileceğimizi düşünme fırsatı bulabiliyor muyuz hiç?
Haydi bu gün biraz bunun üzerine düşünelim..
Öncelikli olarak sizinle, dikkatlerinizi çekmek
istediğim konuyu çok güzel ifade eden bir hikaye paylaşmak istiyorum.
Hikaye bu ya.. Günlerden bir gün ormana
canlılık getirmesi için aslanın emriyle şarkı yarışması düzenlenmiş. Kazanan
ömür boyunca hiçbir hayvan tarafından saldırıya uğramayacakmış. Eşek,
adaylardan biriymiş ve şarkısına başlamış. Ondan başka herkes kulaklarını
kapatmış. Bilge ve anlayışlı kaplumbağadan başka kimse onu alkışlamamış.
Sırayla bütün hayvanlar hünerlerini
göstermişler. Sıra bülbüle geldiği zaman, güle olan aşkını temsil eden bir
beste söylemiş ve bütün orman duygusal bir havaya bürünmüş. Herkes bülbülün
birinci olacağını düşünürken sıra papağana gelmiş.
Kendinden önce sahneye çıkan başta bülbül
olmak üzere tüm hayvanların nefis bir taklidini yapmış. Onun bu becerisi
aslanında çok hoşuna gitmiş.Tam papağan birinci seçilecekken yaşlı bilge
kaplumbağa şöyle diyerek itiraz etmiş:
“Sevgili Kralım! Biliyorsunuz bu yarışmaya herkes kendi sesiyle
katılacaktı. Oysa biz papağanın kendi sesini dinleyemedik. Birde kendi sesinden
bir şarkı dinleyelim, o zaman kararımızı veririz!”
Ancak papağan başkalarının sesini taklit
etmekten kendi sesini unutmuş ve hiç bir şey söyleyememiş ve bülbül birinci
olmuş.
Sevgili kardeşlerim bu gün bizim durumumuzda
papağanınkinden farksız değil. Başka amaçların ve gayelerin peşinde
koşturmaktan esas varoluş gayemizi ve amacımızı unutmuşuz.
Her birimiz bize dayatılan hayat tarzlarını
benimseyerek onları gerçekleştireceğiz derken, hayatın manasından uzaklaşmışız.
Bize idol olarak sunulan kimselere benzemeye
çabalarken özümüzden kopmuşuz.
Kendinden başka her şey olan papağan gibi,
bizde malesef kendimizden gayri her şey haline dönüşmüşüz... Tabiatımıza ters düşmüşüz.
Her birimiz bize kendimizi unutturan sahnelere
itilmişiz ve aldığımız alkışlarla iyice kendimizden geçmişiz.
Peki sonuç kardeşlerim; amaçsız ve gayesiz
yığınlar, paramparça ve mutsuz hayatlar, şahsiyetsiz şahıslar, bunalımlar,
buhranlar...
Bunların tek çaresi insanın özüne dönmesi, ne
için var edildiğini sorgulaması ve bunu kendisini var edene sormasıdır. Soralım
bakalım yaratıcımıza ne cevap alacağız.
Rabbimiz buyuruyor:
“ Ben,
cinleri ve insanları ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.” (Zariyat,
56)
Hepimiz kul olmak için var olmuşuz ve ancak kul
olabildiğimiz, kul kalabildiğimiz müddetçe kendimizin, hayatın, kainatın
sırrına vakıf olabilir ve bu sayede saadet ve mutluluğu yakalayabiliriz.
Her şey olmayı bırakıp sadece kul olalım
kardeşlerim.. Sadece kul..
Nasıl kulluk yapacağımızı sorgulayalım...
allah razı olsun ablacım çok güzel bir yazıydı ne kadar doğru yazmışsın hep bizebaşkalarının bize biçtiği elbiseyi giyiyoruz elbiseyi giyiyoruz rabbimizin biçtiğini değil
YanıtlaSil