19.5.14

İNSAN İLE RABBİ ARASINDAKİ SÖZLEŞME

                                                                    Selamun aleykum değerli kardeşlerim, 

   Rabbimize hamdolsunki yine yeni bir konu ile birlikteyiz. Yeni konumuz size hiçte yabancı olmayan bir söylemi ele alıyor.

   Sizde mutlaka duymuşsunuzdur. Toplumumuzda “Ne zamandan beri müslümansın?“ diye sorulduğunda “Kalu beladan beri.“ diye cevap verilen bir söylem vardır. Hiç dilimize bu denli yerleşmiş bu söylemin ne anlama gelebileceğini  düşündük mü?

   Bugün Rabbimin yardımı ile hep beraber bu söylemin içeriğini öğrenmeye çalışalım inşaAllah.


İNSANIN RABBİNE KARŞI SORUMLULUĞU NE ZAMAN BAŞLAMIŞTIR?

   İlk olarak şunu düzeltmemiz gerekir ki, toplumumuzda yaygınlık kazanan “Ne zamandan beri müslümansın?“ sorusu yanlış bir soru şeklidir. Bu sorunun “Ne zamandan beri Rabbine, yani seni yoktan var eden yaratıcına karşı sorumlusun?“ olması gerekir. Çünkü insan o boyutta sadece bir Rabbin, her şeyi yoktan var eden bir yaratıcının olduğunu kabul ve ikrar etmiştir. Bu ise kendisine vahiy ve peygamber gönderilen insanın müslüman olması için yeterli değildir. Bu soru çoğunluk olarak müslüman bir toplum olduğumuzdan ve olaya bu gözle baktığımızdan dolayı dilimizde bu şekle dönüşmüş kardeşlerim.


   Evet, aramızda efsanevi bir şekilde dolaşan bu söylem yüce kitabımız Kur’an’daki bir ayete dayanmaktadır. Yazının başlığından da anlaşılacağı gibi Rabbimiz bu ayeti kerimesinde Adem aleyhisselam yaratıldığında tüm insanlık ile yaptığı sözleşmeden bahsetmektedir. Ayetin tam metni şöyledir: 

   “Rabbın, Adem oğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şâhid tutarak "ben, sizin Rabbınız değil miyim?" (demişti). Onlar da: "Evet; buna şahidiz" demişlerdi. Bu, kıyamet günü, "bizim bundan haberimiz yoktu", dememeniz içindi.“ (A’raf Suresi,172.ayet) Islam literatüründe bu sözleşmeye 1.Misak denir.


   Misak; Ahid, sözleşme, anlaşma  anlamlarına gelir. Bu kelime Kur’an‘da 25 yerde geçmektedir. Bizim konumuz olan ayette ise  “kalu bela“ olarak isimlendirdiğimiz ruhlar aleminde Allah’ın bizden aldığı söz anlamında kullanılmıştır.
   
   Allah Resulu sallallahu aleyhi ve sellem’den bu ayeti kerimeyi açıklayan bir çok hadis rivayet edilmiştir. Ben sadece birini buraya alıntılıyorum kardeşler:

   Ubey.b. Kâ'b'dan bu âyetin izahı hakkında şunları söylediği rivayet edilmektedir:

"Allah, Âdem'in soyundan gelecek olan insanları onun sulbünde toplamış, onlara can vermiş ve onları şekillendirmiştir. Sonra onları konuşmalarını istemiş onlar da konuşmuşlardır. Daha sonra bunlardan ahd (söz) almış ve bunları, kendi nefislerine şahit tutarak: "Ben sizin Rabbınız değil miyim?" demiş onlar da: "Evet, şahidiz sen bizim Rabbımızsın." diye cevap vermişlerdir. Bunun üzerine Allah: "Ben de yedi kat göğü ve yedi kat yeri ve atanız Âdemi, kıyamet gününde: "Biz bunu bilmiyorduk." dememeniz için size karşı şahit tutuyorum. Bilin ki benden başka ne bir ilah nede bir Rab vardır. Hiçbir şeyi bana ortak koşmayın. Ben sizlere, sizden aldığım ahdi size hatırlatacak Peygamberlerimi göndereceğim ve sizlere kitaplarımı indireceğim." dedi. Onlar da: "Senin, bizim Rabbimiz ve ilahımız olduğuna, bizim senden başka hiçbir Rabbimiz olmadığına şahitlik ederiz." dediler. Ve böylece ikrarda bulundular. (Ahmed b.Hanbel C.5, shf.35)


   Kardeşlerim, konumuz ile alakalı ayet ve hadisten anlıyoruz ki,  henüz Adem aleyhisselam yaratıldığında, Rabbimiz kıyamet gününe kadar gelecek tüm insanlarla bir sözleşme gerçekleştirmiştir. Bu sözleşme insanların kendisinden başka bir yaratıcı olmadığını kabul etmeleri ve bu sebeple sadece kendisine itaat etmeleri, kendisine bu konuda hiçbir şeyi ortak koşmamaları üzerine olmuştur. İşte her birimizin Rabbimize karşı sorumluluğu  ruhlar aleminde gerçekleştirilen bu sözleşmeyle başlamıştır. Sizinde takdir edeceğiniz gibi kardeşlerim, her verilen söz bir sorumluluk gerektirir. Bu sebeple herbirimiz yapmış olduğumuz bu sözleşmenin gereği olan sorumluluğumuzu yerine getirmek için dünyaya gönderiliyor ve imtihana tabi tutuluyoruz.  
    
   Yaşadığımız bu dünya hayatında dahi başkasına verdiğimiz en basit sözü yerine getirmeye çalışarak yalancı konumuna düşmemek için elimizden gelen gayreti gösteren bizler, acaba Rabbimize karşı verdiğimiz sözü yerine getirme hususunda da aynı hassasiyeti gösteriyor muyuz.?   Yoksa ruhumuzun ve vicdanımızın bize her an haykırdığı bu sözü duymamak için çok farklı meşguliyetler içinde miyiz? Biz ne kadar bu haykırışı duymamaya çalışsakda içimizdeki o ses bizi son anımıza kadar rahat bırakmayacak ve yaratıcımıza verdiğimiz sözü hatırlatmaya devam edecek. İçimizdeki bu sesin neden bir türlü susmadığını ve neden bizi hiç rahat bırakmadığını bir sonraki yazımızda anlamaya çalışalım inşaAllah.. 

Hepinizi Allah'a emanet ediyorum.. 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder