26.5.14

KURTULUŞ ALLAH'I BİLMEKTE Mİ, YOKSA BİRLEMEKTE Mİ?



       Esselamu aleykum gönül dostlarım..

     Dünyaya gelirken tabiatımıza formatlanan tek Rab bilinci bizim kurtuluşumuz için yeterli midir diye sormuştuk en son...

     Bu soru aslında günümüzde cevabının karmaşık bir hal aldığı, kelimelerin manalarından soyutlanmasından dolayı tam olarak anlaşılamayan konulardan biri. Bu sorunun kişiden kişiye, ortamdan ortama değişen bir cevabının bulunduğu muhakkak fakat öncelikli olarak soruyu genel kuralları ile cevaplayalım inşaAllah...



TEK RAB BİLİNCİ İNSANIN KURTULUŞU İÇİN YETERLİ MİDİR?

     Kavram karmaşası içinde ayırdetmemiz gereken en önemli konulardan biri Allah'ı bilmek ile Allah'ı birlemenin arasındaki farkdır. Bir çoğumuz Allah’ı (yaratıcı olan, öldüren, dirilten, rızık veren, yağmuru yağdıran vb…olduğunu) bilmenin Allah’ı birlemekle yani tevhid ile aynı şey olduğunu düşünürüz. Allah’ın varlığını bilip kabul ettiğimiz taktirde kulluk görevimizi yerine getirdiğimizi zannederiz…..


Halbuki tek Rab bilinci ve itirafı her insanın dünyaya gelirken beraberinde getirdiği, doğuştan tabiatına atılan formatın bir sonucudur. Bu sebepden dolayı Rab olarak sadece Allah subhanehu ve tealayı kabul ve itiraf etmek insanın sonradan kendi gayreti ile kazandığı bir meziyet ve özellik değil, doğal bir haldir. Ve dünyaya gelen her insan bu konuda eşittir.

     İnsana bir değer, ebedi bir hayat ve cennet kazandıracak kulluk ve sorumluluk ise doğuştan sahip olduğumuz tüm bu donanımla  tek olarak kabul ettiğimiz Rabbimize asla şirk koşmamamız, kulluğumuzu sadece O'na sunmamız, bu kullukda O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamızdır. Rabbimizin bizden kul olarak istediği budur. Bunu da nasıl gercekleştireceğimizi bizim için kitaplar indirerek, resuller göndererek açıklamıştır.



                         KURTULUŞUN VESİLESİ KULLUĞU SADECE ALLAH'A HAS KILMAKTIR


     Her insanın kelimeyi şehadeti (yani yaratıcı olan Rabbin, ibadete layık olan tek ilah olduğunu, O’ndan başka hiçbir ilahın ibadete layık olmadığını) söyleyerek ve kabul ederek girdiği bu daire sorumluluğunun ikinci aşamasıdır. Bu aşamada Allah’ın resulleri ile gönderdiği kitaplara iman etmemiz, gönderilen bu emir ve nehiylere itaat etmemiz ve yaşamımızı bu kurallar çerçevesinde idame etmemiz yaratılışımızın amacıdır ve ancak tüm bunları gerçekleştirdiğimiz takdirde "müslüman" olarak anılmakta ve kul olarak sorumluluğumuzu yerine getirmiş sayılmaktayız. Bunada Islam literatüründe 2.Misak denir.


     Bizi Firavundan, Mekke müşriklerinden, Yahudi ve Hristiyanlardan ayırarak farklı kılan yön de bu aşamadaki kulluğumuzdur. Çünkü yaratıcıyı bilme ve kabul etme tüm insanlığın üzerinde zaten ortak bulunduğu bir durumdur. Bu şekliyle olan imana Firavunda, Mekke müşrikleri de, Yahudi ve Hristiyanlarda sahipti. Dikkatli bir şekilde gözlemlendiğinde bunların hiç birinin yaratıcıyı inkar ettiği görülemez. Bu gün hiçbir güce inanmadıklarını söyleyen ataistler dahi yalan söylemektedirler. Onların bu söylemleri zorlu bir durumla karşılaşana, tehlike ile başbaşa kalana kadardır. 

     Kardeşlerim, konumuzu toparlayacak olursak, daha ruhlar alemindeyken Rabbimize bir söz vermiş ve bu sözün gereğini yerine getirmek icin dünya sahnesine gönderilmişiz. Rabbimize verdiğimiz bu sözün özüde sadece kendisini ilah olarak kabul etmemiz, O’ndan başka hiçbir ilahın ibadete layık olmadığını ikrar etmemiz ve bunu ibadetlerimizle yani (sözlerimizle, düşüncelerimizle, niyetlerimizle ve davranışlarımızla) ispat etmemizdir. Işte bunun adınada Islam literatüründe TEVHİD denir. Ve her insan ancak ve ancak tevhidi tüm kuralları ile hayatında gerçekleştirdiği takdirde hakiki bir mü'min olur ve vadedilen ebedi cennet hayatına namzet hale gelir.  

     Rabbim hepimize sahip olduğumuz donanımla yaratılış gayemiz olan tevhidi gerçekleştirebilmeyi nasip etsin. Amiiin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder